13 Kasım 2008 Perşembe

Doğu’ya, Güneydoğu’ya Taşınınca Tekstilin Derdi Biter mi?

Ankara Giyim Sanayicileri Derneği (AGSD) Başkanı Canip Karakuş, hazır giyim ve deri sektörü için eylem planı hazırlayan hükümetin önerisini iyi niyetli bulduklarını ancak asıl sorun olan ''markalaşmanın ıskalandığını'' ifade etti. Karakuş, yazılı açıklamasında, yüksek kaliteli ve yüksek fiyatlı ürünler üreterek markalaşma kültürünün yerleşmemesi halinde Türkiye'nin sektörü ayağa kaldıramayacağını belirtti. Karakuş şöyle devam etti: "Tonlarca bez parçası satıp, 1 metre marka alıyoruz. Hiçbir ülke, tek tip sosyalist tarz giyim üretimiyle bir yere varamamış. Sosyalist değil, sosyetik tip üretim şart. Türkiye dünya sosyetesini giydirmeyi hedeflemek zorunda. Türk hazır giyimi markalaşıp Paris Hilton, Britney Spears, Cameron Diaz'ı hedef müşterisi olarak görmeli." (SABAH- 14 Eylül 2008) Sn. Canip Karakuş’un haklı bulduğumuz beyanı içerisinde yer alan “markalaşmanın ıskalanması” gerçeği tam olarak yansıtan bir ifade olmuş. Doğrudur, Türk tekstil, hazır giyim ve deri sektörü markalaşmayı ıskalamıştır. 1 Ocak 2005’de Türkiye’nin yeni bir döneme girdiği ve bu dönemde küresel rekabet ile tanışacağı, Türkiye’nin “yüksek faiz – yüksek enflasyon” ile kayıp ettiği son 30-35 yılda ileri dünyanın pazarlama ile uğraştığı ve markanın gücünü keşfettiği, yeni dünyada bundan böyle fiziki varlıklarla değil fiziki olmayan varlıkları iyi yöneterek para kazanılacağı bizler tarafından sayısız ortamda sayısız defa dile getirilmiştir. 4 yıl sonra sektörün temsilcileri tarafından da onaylanmaya başlanması en azından umut verici kabul edilmelidir. Sadece maliyetleri düşürerek amaca ulaşılamaz. Doğu ve G.Doğu’ya taşınan üretici maliyet düşürücü unsurlarla teşvik edilecektir. Böylece ürettiği ürünlerde maliyet avantajı elde edecek, sonucunda rakipleri ile aynı fiyata satsa bile daha fazla kar edecektir ya da düşük fiyatla daha büyük pazar payı elde edecektir. Unutulmamalıdır ki diğer ülkelerdeki rakipler de aynı yol ve yöntemlere başvurmuş olabilirler veya başvuracaklardır. Maliyet avantajı, çağımız rekabet ortamında, etkisi sınırlı bir avantaj fırsatı olmaktadır. Hele, yaratıcı-yenilikçi bir temele dayanmayan, çok kolaylıkla kopya edilebilecek maliyet tedbirleri ile kalıcı ve sürdürülebilir bir pazar başarısı elde edilemez. Sadece bize özgü yepyeni bir dağıtım – lojistik sistemi buluşu mu yaptık, üretimde kullandığımız teknoloji rakipsiz mi, yoksa enerjide devrim mi yaptık? Hayır. İleri dünyanın onlarca yıl önce keşfettiklerini uyguluyoruz, üretimde kullandığımız makine ve ekipmanı onlardan alıyoruz, yeni bir şey yapmıyoruz. Öyleyse bu tedbirlerden, bölgesel işsizliğe çare ve göçü önleme dışında kalıcı ve sektöre ilintili bir avantaj beklememek gerekir.
Tüketicinin, rakibe ödediğinden daha fazlasını, gönüllü olarak ödeme isteği başarıya götürür. Bunu sağlamak için, fiziki varlıklar ile – fabrika, makine gibi – uğraştığımızdan daha fazla, fiziki olmayan varlıkları önemsememiz ve yüceltmemiz gerekecektir. Patent, lisans anlaşmaları, isim hakları gibi fiziki olmayan varlıkların en değerlisi markadır. Marka, çok başarılı bir pazarlama stratejisinin çok başarılı bir şekilde yönetilmesi sonunda tüketici tarafından verilen ödüldür. Karşılığı; yüksek kar ve yüksek sadakattir. Buraya ancak rakibinden farklı davranarak, zihnine taht kurarak ulaşılır. Çağdaş pazarlama bunların nasıl olacağını adım adım anlatmaktadır. Türk tekstili ısrarla bu anlatılanları uygulamamaktadır. Temel sorun burada yatmaktadır. Konu “geçiştirilmekte”, “yeni bir dükkan – hoş bir reklam” ile durum idare edilmektedir. “Markayı ıskalamak”tan bunu anlıyoruz. Bize göre; tekstil-hazır giyim-deri, her ne derseniz deyin, insanların “bürünme”sinde etkili 3 ana etken vardır; 1. Moda: Aşağıda TDK’nın belirttiği gibi, “geçici yenilik”tir; 1 . Değişiklik gereksinimi veya süslenme özentisiyle toplum yaşamına giren geçici yenilik. 2 . Belirli bir süre etkin olan toplumsal beğeni, bir şeye karşı gösterilen aşırı düşkünlük.
3 . sıfat Geçici olarak yeniliğe ve toplumsal beğeniye uygun olan: "Moda şapka."- . Bu yeniliklere yön verebilmek için dünyanın sizi yön verici olarak algılaması ve kabulü gerekir. Varsayalım Türkiye dünya modasına yön verebilecek bir ülke, bir toplum olarak kabul edildi, “geçici” olma özelliği yine bizim derdimize çare olmayacaktır. 2. Tasarımcı Gücü-İmzası: Ünlü tasarımcılar attıkları imzalar ile ürünlerine artı değer ilave ederler. Onlar var olduğu sürece imzaları para eder. Ancak etkinliklerini yitirmeye başlayınca imzaları da daha az para eder hele yaşama veda edip göçünce değeri iyice düşer. Siz hiç öldükten sonra yeni tabloları ortaya çıkan ressam tanıdınız mı? O’na benzer yapılsa bile artık hiçbir zaman o olmayacaktır. Tasarımcının gücü de imzasının ömrü ile sınırlıdır. Evet, Türkiye’de yaşayıp Türkiye’de üreten ünlü Türk imzalara ihtiyacımız var ancak onun da etkisinin sınırlı olacağını göz ardı etmemek lazım. 3. İhtiyaçları Keşfetmek-Sorunları Gidermek: Bizce Türkiye’nin başarması gereken öncelikli konu budur. Eğer Türk tekstili bu konuda önemli başarılar elde ederse moda ve tasarım gücü açısından algıların değişmesine, kapıların açılmasına sebep olabilir. Tüketicilerin ihtiyaçlarını keşfetme ya da sorunlarını giderme uğruna yapılacak her türlü yaratıcı-yenilikçi ürün/hizmet, hiçbir ön yargıya bağlı kalmaksızın, dünya insanı tarafından itibar görecektir. Kaldı ki çok uzun süre kalıcı başarı sağlamanın tek yoludur. Aşağıdaki örnekler tüketicilerin kaç yıllardır gönüllü olarak daha fazla ödeme isteğini sağladığının kanıtıdır: a. Lacoste: Tenis ve golf oyuncularının terlemelerinin azaltacak, hava alan örgü kumaştan üst b. Burberry: 1.Dünya Savaşı’nda başlayan, su geçirmez, dayanıklı trench-coat c. Barbour: Av, yürüyüş gibi dış mekan tutkunları için özel kumaştan üst d. Levi’s: Madenciler için kaba kumaştan dayanıklı pantolon İrili-ufaklı bu örneklerden yüzlercesini sergilemek mümkün. 50 yıldan daha uzun bir süredir sahibine güç ve refah sağlayan markalar bunlar. Türk tekstiline gereken; tüketici için fark yaratan yaratıcı-yenilikçi ürün veya hizmetler üretmesi ve bunları çağdaş pazarlama kuralları doğrultusunda pazarlamasıdır. Bunun da kısa adı; m a r k a ‘ dır. Önce bu konuyu halledecek, daha sonra bu öz fikre uygun tasarlayacak ve daha sonra “reklam-dükkan” düşünecektir. Türkiye makus talihini ancak böyle değiştirebilir. Gerisi, sonu ötelemekten başka bir şey değildir.
Muhterem İlgüner

Hiç yorum yok:

Muhterem İlgüner’in ArciPark Sunumu


Uploaded on authorSTREAM by brandassist

Türkiye'nin En Değerli Markaları